Avrupa Birliği, Suudi Arabistan vatandaşlarına yönelik vize muafiyeti için düğmeye basarken, Türkiye’ye uyguladığı sıkı vize prosedürlerinden geri adım atmaya pek de niyetli görünmüyor. Yıllardır AB ile müzakere yürüten Türkiye, hala Schengen vizesi alabilmek için evrak yükünün altında eziliyor.
Sadece seçili halklar için mi?
AB’nin Suudi Arabistan Büyükelçisi Christophe Farnaud, bu adımın “halklar arası etkileşimi” güçlendireceğini söylüyor. Ancak aynı etkileşimi Türkiye ile kurmak söz konusu olunca, AB yetkilileri nedense bir anda unutkanlaşıyor.
Teknik kriter masalı yıllardır sahneye konuyor
AB’nin Türkiye’ye yıllardır sunduğu gerekçe hep aynı:
“Teknik kriterler.”
Ancak Suudi Arabistan gibi demokrasi sicili hayli tartışmalı bir ülkeye bu kriterlerin nasıl atlandığı açıklanmıyor. Belki kriterler yeni bir versiyonla güncellenmiş ve sadece petrol içeren pasaportları kapsıyordur.
Stratejik ortaklık sadece konferanslarda mı geçerli?
AB-Türkiye ilişkileri, toplantılarda “stratejik ortaklık” sözleriyle süslenirken, gerçek hayatta bu ortaklık sadece imza törenlerinde kalıyor. İnsan hareketliliği söz konusu olunca, Avrupa’nın “ortakları” arasında Türkiye’nin adı hep en sonda okunuyor.
AB’nin vize terazisi ne kadar eşit?
AB, Suudi vatandaşlara yönelik kolaylıkları “jeopolitik denge” adı altında meşrulaştırırken, Türk vatandaşlar için hâlâ vize başvuru merkezlerinde beklemeyi uygun görüyor. Demokrasiye ve reformlara yıllarını veren bir halk, AB kapılarında bekletilirken; petrol zengini krallıklara kırmızı halılar seriliyor.
AB’nin değerleri mi, AB’nin çıkarları mı?
Vize muafiyeti meselesi bir kez daha gösterdi ki Avrupa Birliği’nin karar mekanizmalarında değerler değil, çıkarlar ağır basıyor. Türkiye ise bu sahnede hâlâ yanlış karakterde, yanlış kostümle rol bekleyen bir figüran gibi.