Türkiye’yi derinden sarsan Oğuz Murat Aci dosyasında yeni bir gelişme yaşandı. Kazada hayatını kaybeden 1 çocuk babası Oğuz Murat Aci’nin eşi Şükriye Aci, ABD’ye kaçan Eylem Tok ve oğlu Timur Cihantimur hakkındaki şikâyetinden “maddi ve manevi tüm zararlarımız giderildi” gerekçesiyle vazgeçtiğini açıkladı.
Bu açıklama kamuoyunda büyük tartışma yaratırken, Oğuz Murat Aci’nin babası Özer Aci’nin sözleri gündeme oturdu:
“Utanmadan maddi sıkıntı çektiğini söylemiş. Sıfır arabası var. Ben davama devam ediyorum.”
Bu noktada kamuoyunun merak ettiği konu şu: Eşi şikâyetinden vazgeçtiyse, dava düşer mi? Baba tek başına süreci sürdürebilir mi? Bu konu hakkındaki hukuki değerlendirmemiz yazımızın detaylarında…
Eşi şikayeti geri çektiğinde dava düşer mi?
Olay, Türk Ceza Kanunu m. 85/2 kapsamında “taksirle ölüme neden olma” suçudur ve bu suç tipi şikâyete bağlı değildir. Yani, bir mağdur yakınının şikâyetini çekmesi, ceza soruşturması ve kovuşturmasını durdurmaz. Savcılık kamu adına harekete geçer ve yargılamayı yürütür. Şikâyetten vazgeçme yalnızca bazı noktalarda (cezada indirim gibi) etkili olabilir.
Eşi vazgeçse de baba şikayetçi olabilir
Hayatını kaybeden Oğuz Murat Aci’nin babası Özer Aci, oğlunun birinci dereceden yakını ve yasal mirasçısıdır. Bu nedenle:
- Ceza davasına katılabilir (müdahil olabilir).
- Maddi ve/veya manevi tazminat talep edebilir.
- Eşin şikâyetinden vazgeçmiş olması, babanın bağımsız olarak şikâyetçi olmasına engel değildir.
Eşin şikâyetinden vazgeçmesi, süreci sona erdirmez; babanın takibiyle dava sürebilir. Ayrıca, manevi olarak en büyük zararı görenlerden biri olan baba Özer Aci’nin bu sürecin takipçisi olması hem hukuki hem de vicdani olarak büyük bir önem taşır.
Maddi tazminat ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz
Eşin “zararlarımız giderildi” açıklamasına rağmen, ceza yargılamasında failin sorumluluğu yalnızca maddi ödeme ile son bulmaz. Tazminat ödemeleri yalnızca cezada indirim sebebi olabilir ancak cezanın ortadan kalkmasına neden olmaz.
Nitekim TCK m. 61 ve m. 62 hükümleri de bu yönde değerlendirme yapılmasını öngörür.
Peki, bizim hukuki görüşümüz ne yönde?
Eşini kaybeden evlat sahibi bir kadının, maddi giderim sonrası şikâyetinden vazgeçmiş olması, hukuk düzeni içinde “hak” olsa da, vicdani olarak derin bir sarsıntı yaratmaktadır.
Bu süreçte en çok yara alan ve en açık duruşu sergileyen baba Özer Aci’nin hâlâ “adalet yerini bulsun” kararlılığı içinde olması; sadece kendi çocuğu için değil, toplumun hukuka olan güveni için de önemlidir. Bir evlat geri getirilemez. Ama adalet yerini bulduğunda, toplumsal vicdan bir nebze olsun onarılır. Bu noktada eşin attığı adımın kamu vicdanında yarattığı kırıklığa rağmen hukuki sürecin sona ermemiş olması ve babanın dosyanın takipçisi olması, adaletin tesisi bakımından ümit aşılayan sevindirici bir gelişmedir.
Bu olay bizlere şunu bir kez daha hatırlatıyor:
Ceza hukuku, yalnızca bireysel adaleti değil; toplumun ortak adalet duygusunu ve güven duygusunu da ayakta tutmakla yükümlüdür zira adaletin tesisi; bir kişinin değil, bir milletin vicdanını rahatlatır.