Türkiye’de niteliksiz akademisyen sorunu! Derse katılmayan, slayttan okuyan ve İngilizce bilmeyen öğretim üyeleri…

Türkiye’de eğitim, toplumun en önemli sorunlarından biridir. Eğitim sistemi, öğrencilerin nitelikli bir eğitim almasını ve gelecekte başarılı olmasını sağlamak üzere kurulmuş değil. İlköğretimde başlayan serüvenin son bulduğu yeri, üniversiteleri mercek altına alıyoruz. Öğrencilerin akademik başarısını, mesleki gelişimini ve sosyal uyumunu olumsuz etkileyen durumları, derse katılmayan, İngilizce bilmeyen, ağzı bozuk öğretim üyelerini ve akademinin bu kimselerden temizlenmesine yönelik çözüm önerilerini Gazete Desek sizin için derledi.

Dolgun bir maaş için maksimum ücretli ders, minimum müfredat derslerine katılan, slaytlar üzerinden anlatım yaparak, öğretme kaygısından uzak bir eğitim anlayışına sahip, sistemin açığından faydalanarak, torpil ve yalakalık ile akademik başarıyı bir arada götürmeyi, Türkiye’de hayatta kalmanın bir formülü olarak gören akademisyenler…

İNGİLİZCE BİLMEYEN AKADEMİSYENLER

Bulundukları konumu yoğun çalışma ve azmiyle elde etmiş olanlar dışında -oranları yüzde 1 civarı- akademideki eğitimciler arasında birazdan değineceğimiz uluslararası makale, tez veya kitap yazmak için yeterliliği olmayan, yani daha İngilizce bilmeyenler mevcut. Hatta, İngilizce öğrenmeyi gereksiz görenlerine de rastlamak mümkün. ALES‘ten aldığı puan bir tarafa, İngilizce yetkinliği şaibeli olan öğretim üyeleriyle de karşılaşıyoruz.

ÇEŞİTLİ BAHANELERLE DERSE GİRMEYEN AKADEMİSYENLER

Tüm bunların yanında, müfredatta işlemesi gereken derslere çeşitli bahaneler uydurarak girmeyen, öğrencilerle bir araya gelmekten kaçınan ve öğrencinin sorunlarına çözüm üretemeyen akademisyenler, eğitimin en yoğun geçmesi beklenen üniversiteleri adeta “babasının çiftliği” gibi kullanıyorlar. Aldıkları ücretin yüzde 50’sini dahi hak etmeyen bireylerin bu meslek grubuna girişlerinin de torpil ve yalakalıkla olduğu su götürmez bir gerçek.

Üniversitelerdeki durum ne yazık ki bundan ibaret. Gelişmeyen, geliştirmeyen ve sorunlu öğretim üyelerinin uluslararası başarı kıstasını bir kenara bırakıyor oluşu yetmezmiş gibi, üstüne üstlük bir de patronluk taslıyor olması, öğrencilerin akademik planlarını yalakalık ve torpil üzerine inşa etmesine neden olabiliyor.

BİLGİYE VE ÇALIŞMAYA DEĞİL, YALAKALIĞA GÖRE MEZUNİYET

“Aman hocayla ters düşmeyelim”, “Hoca ne derse o” ve “Hocadan iyi mi bileceğiz” gibi cümleleri çok sık duyduğumuz üniversite sıralarındaki öğrencilerin akademide ilerlemesinin, ancak ve ancak “hocalarla arasını iyi tutmaya” bağlı olduğunu, “mezuniyetin” bile bilgi, çalışma ve azmine göre değil de yine aynı zümreye yaptığı yalakalık ve pohpohlamaya kaldığını görüyoruz. Bu durumda, öğretmen baskısının ve iş bilmezliğinin çilesini yine öğrencinin üzerine yüklemekle kalmıyor, akademisyenlerin -uluslararası başarısı bulunmayan- kendini fazlaca yüceltmesine, sınıfta otoriteyi sağlamak adına despot bir bakış açısıyla ve önyargılar eşliğinde her istediğini dikte edebileceğini zannetmesine ve hatta “her şeyi kendisinin bildiğini sanmasına” yol açıyoruz.

AKADEMİSYEN, 2 SENE İÇERİSİNDE ULUSLARARASI BAŞARI YOKSA GÖNDERİLMELİ

Türkiye, akademisyenlerin uluslararası düzeyde yayınladığı makalelerin oranı sıralamasında 72. sırada yer alıyor. 2023 yılı itibarıyla Türkiye’de akademisyenlerin uluslararası düzeyde yayınladığı makalelerin oranı, öğretim üyesi başına 0,18 olduğu görülüyor. Bu oran, OECD ortalamasının çok çok altında yer alıyor.

Oranların böyle olması, eğitim kültürü yerleşmeyen bireylerin akademisyen oluşuna bağlı olarak, araştırma yapmaya erinmesi ve literatüre katkı yapma gereğinden çok, tüccar kafasıyla düşünmesinden kaynaklanıyor.

“İŞİM GARANTİ, YAPMASAM DA OLUR?” ZİHNİYETİ

Araştırma yapmaktan aciz tavır, bireyin karakterindeki öğretme, öğrenme ve geliştirme odaklı niteliklerinin düşük olmasından kaynaklandığı gibi, bulunduğu konumda hiçbir tehdit ile karşılaşmamasının, işinin garanti olmasına güveniyor oluşunun ve “nasıl olsa başkaları yapar” zihniyetinin bir ürünüdür.

Bizim önerimiz, araştırma görevlisi sıfatıyla ders vermeye başlayan akademik personellerin, meslekte yer aldığı her 2 yılda 1 olmak koşuluyla uluslararası düzeyde makale, tez veya kitap yayınlaması, aksi takdirde bulunduğu konumdan düşürülmesi ve ders vermesinin yasaklanması yönünde. Bu sirkülasyon, yerine gelen kişinin çok daha motive, araştırmaya ve öğretmeye meraklı kimseler işe alınana kadar devam etmesine olanak sağlayacaktır.

AKADEMİSYENLERİN DERSLERİNİN DENETLENMESİ

İlk öneri, Türkiye şartlarında belki de uzun vadede faaliyete geçebilecek bir proje gibi gözükürken, akademisyenlerin tek tek denetlenmesi, öğrenciye davranış, ders içeriğindeki dolgunluk ve anlatım biçimine ayrı ayrı bakılarak yılsonunda gereklilikleri karşılayamıyor oluşuna takiben işine son verilmesi, kısa vadeli plan olarak gündeme alınabilir. Bu denetim mekanizmasının, belirli bir kuruma (ÖSYM, YÖK vb.) bağlı olmaksızın, öğrenciler ve öğretmenlerden oluşan başka bir jüri tarafından yönetilmesi gereklilikler arasındadır. Öğrenciler, öğretmenler, veliler ve YÖK tarafından her sene farklı kişiler bu rolü üstlenerek, 1 ay boyunca gördüklerini rapor etmeli ve bu kurula sunmalı. Sistemin düzgün işlemesi için çeşitli gruplara, siyasal aktörlere ve derneklere bağlı olmaması çok önemlidir.

“YENİ ŞEYLER ÖĞRENEBİLECEĞİNİ KABUL ETMEK” DURUMU GÖZLEMLENECEK

Kriterler arasında araştırma, öğretme ve davranışın yer alması beklenirken, ayriyeten “yeni şeyler öğrenebileceğini kabul etmek” ve “iş için yeterli sosyal zekaya sahiplik” gözlemlenecek.

Öğrencilerin “askeri” disiplinden uzak, özgürce eğitim gördükleri ve korkusuzca soru sorabildiği bir akademi için bu şartları sağlamayan akademisyenlerin kariyer planlarını daha iyi olduğu bir alana doğru yöneltmek, Türkiye’nin eğitimde sınıf atlamasına olanak tanıyacaktır.

Bu makale, hiçbir siyasi ideolojiye bağlı bulunmaksızın, öğrenci perspektifini olağanca tarafsızlıkla aktarmayı hedeflemiş ve çözüm önerileri sunmuştur.

Gazete Desek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz